17 Mayıs 2024

AKP – MHP koalisyonu dağılmaz

AKP ile MHP arasında yapılıyor görünen bu bilek güreşinde şimdilik Erdoğan "dış gözlemci" gibi davranmayı tercih ediyor. Koltuğunu tehdit altında hissedene kadar da bu pozisyonunu muhafaza edeceğini düşünüyorum

Devlet Bahçeli - Recep Tayyip Erdoğan

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 15 Temmuz'un ardından "Erdoğan Anayasa'ya uymuyorsa, Anayasa'yı Erdoğan'a uyduralım" diye ilk adımı attığından beri bir gerçek var: Türkiye Erdoğan başkanlığında bir koalisyon tarafından yönetiliyor!

Koalisyonun büyük ortağı AKP, küçük ortağı ise MHP.

AKP'nin kendisi de zaten bir büyük koalisyon.

Turgut Özal'ın ANAP'ı kadar olmasa da farklı muhafazakâr eğilimleri içinde barındırıyor.

Bunların içinde ideolojik olarak MHP'ye de çok uzak olmayan hatta yakın diye bile niteleyebileceğimiz bir kesim de var.

Ve MHP'nin Türkiye'yi yöneten koalisyon içindeki gücünün, kendi çapından daha büyük olmasının bir nedeni de bu.

Ve koalisyonun bu ayağının İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile ilgili bir sorunu var.

Bu sorun büyük ölçüde suç örgütleri ile mücadeleden kaynaklanıyor.

Yerlikaya, Erdoğan'ın suç örgütleriyle kararlı mücadele talimatını yerine getirmeye başladığından beri ister istemez MHP'nin de AKP içinde MHP'ye daha yakın olan kesimin de ayağına basıyor.

Sinan Ateş cinayetinin polis tarafından kısa sürede çözülmesi ve cinayetteki bazı ipuçlarının MHP ve Ülkü Ocakları'na çıkması da Bakan Yerlikaya'nın hedefe konmasındaki etkenlerden biri.

MHP ve AKP içinde MHP'ye daha yakın olan kesimin, tasfiye edilme paranoyasına kapılıp bir güç gösterisine girdiği anlaşılıyor.

Erdoğan'ın "siyasi yumuşama" ile ilgili çıkışları, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in tutumu, MHP'deki paranoyanın nedeni.

Kendine bağlı polis yetkililerinin tasfiye edilmesi, suç örgütleriyle mücadelenin ucunun Bahçeli için "muteber" bazı isimlere dokunma olasılığı da bu paranoyayı besliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarını böyle paylaşmaktan hoşlanacak bir karakter değil.

Ancak bu konuda hassas davranmaya, ortaklığı yakıp yıkmadan toparlamaya gayret ettiği de açık.

Onun için Ayhan Bora Kaplan ve Sinan Ateş meselelerinden Cumhur İttifakı isimli koalisyonu bozmaya varacak gelişmeler beklememek gerek.

Unutmayalım ki Erdoğan, geçmişte Fetullahçılar ile iktidarı paylaşmaktan da çok rahatsızdı ancak Fetullahçılar 17 – 25 Aralık'ta açık bir karşı saldırıya geçene kadar tepkisini içinde tutmayı başarmıştı.

Nitekim, Yargıtay Başsavcılığı seçiminde MHP'ye verdiği sözü tutmakta tereddüt etmedi.

AKP ile MHP arasında yapılıyor görünen bu bilek güreşinde şimdilik Erdoğan "dış gözlemci" gibi davranmayı tercih ediyor.

Koltuğunu tehdit altında hissedene kadar da bu pozisyonunu muhafaza edeceğini düşünüyorum.

Sonuç olarak şunu söyleyelim: Bu gerilim, AKP ile MHP arasında kurulmuş ittifakı bozmaya yetmez. Bu nedenle, bu bilek güreşinde kaybeden büyük olasılıkla Ali Yerlikaya olacak.

* * *

İsrail'e savaş mı ilan edecek?

Gazze'de İsrail'in yürüttüğü soykırım ve etnik temizlik girişimi, din ile ilgili değil, insani bir sorun. Bu soykırımı bir din savaşı gibi göstermeye çalışmanın Gazze halkına bir yararı olmaz
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında "İsrail'in gözünü er ya da geç Anadolu topraklarına dikeceğini" söyledi:

"Sanmayın ki İsrail Gazze'de duracak. Bu azgın devlet, bu terör devleti eğer durdurulmazsa vadedilmiş topraklar hezeyanıyla gözünü er ya da geç Anadolu'ya dikecekler. İsrail, Gazze'de sadece Filistinlilere saldırmıyor. Bize saldırıyor. Hamas, Gazze'de Anadolu'nun ileri hat savunmasını yapıyor."

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iktisatçı olduğunu öğrenmiştik ama Yahudi ilahiyatı uzmanlığını bilmiyorduk.

Ancak öyle görünüyor ki iktisatçılığı ne kadar kötüyse, Yahudi ilahiyatı bilgisi de o kadar kötü.

Yahudi inancına göre "vadedilmiş topraklar", İbrahim ve soydaşlarına tanrı Yehova tarafından gösterilen bölgedir. Yani bugünkü İsrail ve Filistin'in bulunduğu bölge ve Anadolu'yu da içine almıyor.

Vikipedi'ye bile baksa bunu öğrenebilirdi.

Cumhurbaşkanı, bu konuda ağzına geleni söylüyor belli ki ancak lafın gittiği yerin gereklerini nasıl yerine getirecek, orası bir muamma.

İsrail sadece Filistinlilere değil, bize de saldırıyorsa ve "durdurulamadığı takdirde" Anadolu tehdit altında ise Türkiye Cumhuriyeti ne yapmalı?

Ne yapması gerektiği açık: İsrail'i durdurmalı!

Bunu nasıl yapacağız: İsrail'e savaş mı ilan edeceğiz? Ordularımızı İsrail'in üzerine mi yollayacağız?

Bu Türkiye'nin askeri ve iktisadi çapının çok ötesinde bir hareket olur.

Bu nedenle de bu sözler İsrail nezdinde bir "tehdit algısı" yaratmaz.

Bu yüzden Gazze'ye de bir faydası olmaz.

Gazze'de İsrail'in yürüttüğü soykırım ve etnik temizlik girişimi, din ile ilgili değil, insani bir sorun.

Müslüman da olsak, Hristiyan da Budist ya da ateist de olsak, bu karşı çıkılması gereken bir insanlık suçu. Nitekim, aynı insani nedenlerle bu soykırıma karşı çıkan çok sayıda Yahudi var, İsrail'de yaşayanlar da dahil!

Müslümanların bu işteki temel sorunu sadece nutuk atmayı biliyor olmaları.

Nüfusunun sadece yüzde 1,5'i Müslüman olan Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail'i soykırımcı olarak ilan etmek üzere Uluslararası Adalet Divanı'nda dava açtı.

Nüfusunun yüzde 98'i Hristiyan Bolivya, İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesen ilk ülke oldu.

Yani bu katliama karşı çıkmak için Müslüman olmak gerekmiyor, insan olmak yeterli.

Gazze'deki soykırımı bir din savaşı gibi göstermeye çalışmanın Gazze halkına bir yararı olmaz.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Yolsuzluk ekonomisinin bedelini ücretli öder

Asgari ücretin daha yüksek belirlenmesinin, enflasyonla mücadeleye zarar vereceğini savunanlar var. Eğer Türkiye’deki enflasyonun işçi ücretlerinden kaynaklandığına inanacak olursanız bu görüşlere hak verebilirsiniz. Oysa ekonomide kötü giden her şeyin bir tek sorumlusu var: Recep Tayyip Erdoğan

Erdoğan muradına erecek gibi

Suriye’deki gelişmelerin ardından AKP il kongrelerinin öne alınması da hesaba katılırsa ekonomide düzelme sinyalleri gelmeye başladığı anda öne alınmış bir seçim için konuşmaya başlayacağız gibi görünüyor

Erdoğan niye “kambura yatıyor?”

Mevcut Anayasa, yapmak istediği neyi yapmasına engel oluyor ki Anayasa’yı “kambur” diye tanımlıyor? Memlekette her gün bir gazeteci tutuklanıyor. Barolara dava açılıyor. Sadece doğrulanmış bir haberi yayınladı diye okuduğunuz bu internet gazetesi T24 hakkında soruşturma başlatabiliyor. Kamburdan kurtulursa ne yapacak, gerçekten merak ediyorum

"
"